top of page

2018 Yılının En İyi İngiliz Albümü Seçilen Wolf Alice Eseri: Visions Of A Life

Yazarın fotoğrafı:  Barkın ÜNLÜEROĞLUGİL Barkın ÜNLÜEROĞLUGİL

Global müzik grubu fabrikası İngiltere’den çıkan son ürünlerden olan Wolf Alice, günümüz indie müziğinin “gürültülü kadın vokalli ve hafif grunge soslu alternatif rock grubu” ihtiyacına karşılık veriyor.


Tıpkı Palma Violets ya da The Vaccines gibi daha ilk albümleri çıkmadan bile İngiliz basını tarafından yere göğe sığdırılamayan grup, gerçekten de 2013 çıkışlı EP’leriyle ve özellikle kayda ismini veren Blush parçasıyla çok ses getirmeyi başardı.


Vokal Ellie Rowsell’in duru güzelliğiyle ve tıpkı Hannah Reid’in London Grammar için istemsiz bir biçimde yaptığı "imaj çalışması"yla beraber grubun ismi daha kolay tanındı. Bunun dışında Wolf Alice, icra ettikleri müzik tarzı hala tam bir kategoriye konulamasa da, naif bir modern indie-pop anlayışından shoegaze’e ve ayrıca 90’ların Sonic Youth, Hole ve Pixies’ine kadar uzanan geniş bir yelpazede kendilerine özgü bir tarz buldu.

2015 yazında ilk stüdyo albümleri My Love Is Cool'u piyasaya sürdükten sonra grup, İngiliz medyasının kendilerini pohpohlamakta ne kadar haklı olduğunu dinleyenlere ispatladı. Tabii belli bir kesimin “Ortalıkta zaten gitar müziği yapan çok yeni grup yok, o yüzden Wolf Alice şişirilmiş bir balon.” benzetmelerine de (özellikle internet ortamında) maruz kaldı. Buna rağmen albüm, neredeyse her müzik otoritesi tarafından pozitif eleştiriler almayı başardı ve hatta Ada’nın meşhur Mercury Prize ödülüne de aday gösterildi.


Her parçası ayrı bir özenle yazılmış olan albüm, Bros, Giant Peach, You’re a Germ, Your Loves Whore ve T2 Trainspotting filminde de akıllara kazınmış olan tatlı mı tatlı Silk gibi birçok önemli parçaya sahip. Ayrıca albümün deluxe versiyonundaki buram buram 90’lar kokulu Moaning Lisa Smile, grubun en önemli hitlerinden oldu ve ertesi yıl Grammy’lere adaylığıyla da Wolf Alice ismini tüm dünyaya duyurdu. İki yıl sonra 2017’de ise grup, Ellie Rowsell’in halasının eski bir fotoğrafının kapakta yer aldığı ikinci albümleri “Visions of A Life” ile ortamlara döndü. Dörtlü, ilk kayıtlarında oluşturduğu müziği daha spontane bir yaklaşımla biraz da risk alarak geliştirmeye çalışıyor.


Özellikle bu yönden albümün en dikkat çekici parçası Don’t Delete the Kisses, grubun piyasada sahip olduğu toprakları resmen genişletiyor. Rowsell’in fazlasıyla açık ve vurucu olan uzun şarkı sözleri ile nakaratın “What if it's not meant for me? Love.” ve “Me and you were meant to be. In love.” gibi farklı şekillerde söylenmesi gibi detaylara sahip şarkı, dinleyenleri alıp başka dünyalara götürüyor. Ayrıca kısa film tadındaki muazzam klibinin de etkisiyle albümün hatta belki de grubun en sağlam işlerinden biri.

Albümün single olarak çıkan diğer parçaları Yuk Foo ve Beautifully Unconventional ise çok net bir şekilde ifade etmek gerekirse “basit” işler. Grubun çok da uzun olmayan geçmişine bakıldığında konserlerinde çalmadıkları, kıyıda köşede kalmış şarkıları bile bunlara kıyasla daha özenli duruyor. St. Purple & Green ise ilk albümden tatlar taşıyan melodik yapısıyla pozitif anlamda öne çıkan bir parça.


Rowsell’in kişisel şarkı sözleri ile birlikte, parçanın Rowsell'in büyükannesiyle ve ölüm-hayat arasındaki ilişkiye odaklandığı belli oluyor. Bir başka dikkat çekici parça ise albüme ismini veren 8 dakikalık “Visions of A Life”. Canlı performanslarıyla da ünlü bu grubun, şarkıdaki gitar performansı adeta dinleyenleri konserlerine gitmek için özendiriyor.


Albümde dikkatli müzikseverlerin yakından tanıdığı “ikinci albüm sendromu”yla karşı karşıya kalmamak elde değil. Herkesin tahmin edebileceği üzere bir müzik sanatçısının ilk albümü genelde bütün hayatı boyunca yaptığı çalışmanın en iyi meyvelerini içerir.


Başarılı bir ilk albümden sonra en azından aynı çizgiyi yakalayabilmek kolay değildir. Bunu hakkıyla yapmış olanlar da şu an müzik sektörünün önemli isimlerinden olduğu için Wolf Alice’i bu kefeye koymak doğru mu orası tartışılır. NME ve DIY gibi bu albüme 5 yıldız veren İngiliz otoriteleri, haliyle grubu övmeye de doyamıyor.


Amerikan medyası albüme daha objektif baksa da dünya çapında genel görüş ise albümün yine çok başarılı bir iş olduğu. Takdir tabii ki bu müziği evinde, arabasında, kulaklığında dinleyen müzikseverlerin. Ancak şu bir gerçek ki grup, bu albümde ivmeyi fazlasıyla düşürüyor. Kaydın, sürpriz bir şekilde aldığı 2018 Mercury Prize ödülü ise albümün yeterliliği için çok önemli bir kıstas olmayabilir...

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page