![](https://static.wixstatic.com/media/01d8a7_8d318379f7cb46bea19ff8c17e3d540f~mv2.jpg/v1/fill/w_900,h_600,al_c,q_85,enc_avif,quality_auto/01d8a7_8d318379f7cb46bea19ff8c17e3d540f~mv2.jpg)
The Strokes, muazzam ilk albümü Is This It (2001) ile birlikte öncülerinden biri olduğu post-punk revival ve indie rock karışımı müzik akımıyla dönemin piyasasını altüst etti.
Bu röportajda bahsedildiği üzere de ertesi yıl 4 tane gencin Sheffield’da kurdukları bir gruba da ilham oldu.
İşte o grup Arctic Monkeys’in şu an itibariyle birçok değerli albümü ve sayısız ödülü bulunuyor. En önemlisi ise bu dörtlü, “21. yüzyılda enstrümanları gerçekten hissedebildiğimiz ana akım rock grupları”nın nadir temsilcilerinden biri haline geldi.
Her şeyi başlatan ise ilk albümleri Whatever People Say I Am, That's What I'm Not oldu. Bu albümün alternatif müzik dünyasına kazandırdığı tat gerçekten oldukça orijinaldi. Alex Turner’ın hızlı hızlı konuşarak gibi söylediği ve uzun cümleler kurduğu İngiliz aksanlı vokalleri bir yenilikti.
Bunun yanında Matt Helders’ın neredeyse hiç monotonlaşmayan ve atak manyağı olan davulları da öyleydi. Ayrıca gitarlar Jamie Cook ve Andy Nicholson da oldukça sade ama kesinlikle basit olmayan agresif riff’lerle dinleyeni etkisi altına alıyordu.
İngiltere müzik tarihinin “ilk haftasında en hızlı satan albümü” olan bu kayıt, aynı zamanda o yılki bol prestijli İngiliz ödülü Mercury Prize’ı da kazanmıştı.
Albümdeki bütün parçaların yazarı olan Alex Turner, şarkı isimlerinin de çoğunu uzun ama akılda kalıcı tutmuştu.
When the Sun Goes Down, I Bet You Look Good on the Dancefloor, The View from the Afternoon, Fake Tales of San Francisco ve Dancing Shoes gibi enerjisi bol parçalar albümün hitlerinden sadece birkaçıydı.
Ayrıca albümde Mardy Bum gibi başka tatta bir güzellik daha vardı. Hatta diğer şarkılar da birer hit gibiydi, aslında albümün bu kadar özel olmasının da sebebi buydu: İçinde hiç boş şarkı yoktu.
Grubun özellikle Suck It and See ve AM albümleri sonrası, ilk albümlerindeki tarzlarından eser kalmadığını görebiliriz.
Ancak bu değişim, Arctic Monkeys’de -tıpkı her büyük müzik grubunda olduğu gibi- bir "gelişime" evrildiği için şu anki halleri de ayrı bir değerli.
Hatta neredeyse tek üzücü nokta Turner’ın vokallerinin giderek "Amerikanlaşması" oldu. Daha önce albümü dinlemeyenler bu 41 dakikalık modern sanat eserine hemen kulak versin, dinleyenler ise bir kez daha bu zevki yaşayıp hüzünlensin; çünkü 10 yılı geçmişiz bile...