"Birkaç saatliğine bir konserde, evde kulaklığınızda hoparlörünüzde bir gölge bir ışık oluyorsa bu müzik, başka da varılacak nihai bir nokta yok."
- D.T, 13.11.2023
Albüm Puanı: 8,5/10
Öne Çıkan Parçalar: 1. Uyumsuz 2. Gölgeler 3. Yüzyıllardır Aynı Dert
Bugünden yıllar sonra geriye dönüp baktığınızda, 2023’te rock müziğe dair hatırlamaya değer gerçek bir sanat eseri arıyorsanız, cevabı bu incelememizde. Yüzyıllardır Aynı Dert, 2023 yılının çok net bir şekilde en iyi albümü adaylarından biri.
Gitarların sound’a hakim olduğu o ikonikleşmiş rock albümlerini dört gözle arıyoruz artık. Cayır cayır çalınan gitar riff’lerini, özenle işlenmiş arpejleri, ritimleriyle başımızı döndüren o davul ataklarını özlüyoruz. Özetle “grup müziğine” hasret kalıyoruz. Etrafınızdaki en yakın konser mekanının aylık konser takvimine bakın acaba kaç tane grup kaç tane solo sanatçı var bir göz atın.
Solo sanatçı demişken, kendi kemik grubu ile enstrümanlarını konuşturan ve canlı çalanlardan bahsetmiyoruz elbette. Gerçi kaç yıl oldu ama insanlar hala Tame Impala’yı bir grup adı sanıyor. Günümüzün ise malum noktası belli. Endüstrinin içinin resmen boşaltıldığı zamanlardayız. Çoğu maksimum iki buçuk dakika falan süren ve yalnız bir beat ile bir autotune vokal içeren işlere hapsolmuşuz.
Prodüksiyon harikası bu inanılmaz muhteşem harikulade şarkılar yüzünden resmen artık bir jenerasyon, müziği ciddiye almıyor. Müzik, artık içinden en vurgulayıcı 30 saniyesi çekilip dans videolarına fon olan ve yüksek seviye PR ile çarptırılmış streaming rekorlarıyla süslenen bir eğlence aracı. Yeni dünya düzeni bu. Sadece ülkemizdeki arabesk trap furyasından bahsetmiyoruz elbette. Globale de baktığımızda “2023 yılında” Spotify’da en çok dinlenen albüm ne oldu? “2022 yılında” çıkan Un Verano Sin Ti. Her ne kadar çok kaliteli bir reggaeton eseri olsa da bu sonuç, insanlığın şu an müzik piyasasına istinaden ne durumda olduğunun özeti. Artık gerçekten kaliteli müzik üretilmiyor. Rock zaten azalarak bitiyor. En önemlisi de yaşını alıp giden usta müzisyenlerin ardından çok az sayıda genç yetenek geliyor.
Bunlardan ülkemiz için en önemlilerinden birinden bahsedeceğiz bu yazıda. Deniz Tekin’den, yani daha önce incelediğimiz ilk albümü Kozakuluçka’yı henüz 20 yaşındayken yapan sanatçıdan bahsetmiyoruz. O Deniz Tekin’den konuşmayacağız çünkü. 17 Kasım 2023 tarihinde, yani bu albümün çıktığı gün yeniden doğan Deniz Tekin’den bahsedeceğiz.
Öncesinde, şunu hatırlatmakta fayda var: 1997 doğumlu bir sanatçı olarak oldukça genç yaşta birçok başarı elde etmişti. Kendine alışılagelmiş bir müzik kariyeri seçmedi. "Bir Ahmet Kaya cover’ı daha yapayım parama bakayım" yapmadı ya da Kozakuluçka’nın “tutan” bütün şarkılarını fotokopi makinesinde çoğaltıp yayımlayayım demedi. Tuğçe Yapıcı’nın muazzam podcast’i Sonsuz Çilek Tarlaları’nda Kozakuluçka için motamot şu cümleleri kurdu:
“Kendi albümüm gibi bile hissetmiyorum Kozakuluçka’yı. Çok uslu bence, çok pop rock.”
Geçmişi bırakalım yeter, hadi başlayalım. Bu albüm ile beraber, artık ülkemizdeki rock müziğin geleceği olarak görülen sayılı kişiden biri haline gelen o Deniz Tekin’den konuşalım. Onun, grubu ile beraber kaydettiği ve tam 6 yılın birikmişliklerini yansıttığı 13 şarkılık bu albümü masaya yatıralım. *drum roll* ve karşınızda: “Yüzyıllardır Aynı Dert.”
Kaç intro’suyla açılan albüm, henüz ilk saniyesinden bize mesajı veriyor. Bu albümde, içinde bulunduğu duygudurumdan memnun olmayan ve buna suskun kalmayı bırakmanın zamanının geldiğini kavrayan bir kahraman çerçevesindeyiz. Mutlu değilsen o zaman ya bu durumu düzeltmek için bir şeyler yap ya da git. Çok doldun ve artık bu doluluğu dışa vurman gerekiyor.
Nuri Bilge Ceylan, Kuru Otlar Üstüne üzerine yapılan bir söyleşide bu yıl şu cümleleri kurmuştu: “Hayatımızdan memnun değilsek, nerede olursak olalım, başka yerde mutlu olabileceğimiz avuntusu bize iyi gelir." Bu albümün hem şarkı sözleri hem hissettirdikleri ise, NBC’nin bu çıkarımına oldukça yakın bir noktada.
29 Eylül 2023 tarihi Deniz Tekin için bir milat olsa gerek, keza bu tarihin ardından kariyerinde bambaşka bir kapı açıldı. Uyumsuz, sanatçının alıştığımız o eski tarzına belki de en uzak işi çünkü. Bir sonraki ay ise albüm çıktığında Tekin, o kapıdan içeri girdi ve bundan sonra artık sanatsal açıdan tamamen başka bir evde yaşıyor. Kozakuluçka’nın ona hissettirdikleri yok artık. Artık o, kendi evinde. Ev demişken, büyüğüne de bir uğrayalım:
"Uyumsuz'u çok sevdim, sürekli dinliyorum. Deniz Tekin'in yaratıcılığı, derdi, tasası, icrası, şarkının aranjesi, yolculuğu birçok yönüyle beni etkiledi." – Bartu Küçükçağlayan.
Uyumsuz, hakikaten de oldukça etkileyici bir şarkı. İlk saniyelerindeki o davul bagetinin son 2 3 4 demesinden outro’suna kadar muazzam. Zaten parçaya ilk adımınızı attığınızda o buram buram rock n roll intro’suyla bir darmadağın oluyorsunuz. “Ben nereye geldim?” demeniz normal; çünkü artık Deniz Tekin kabuk değiştirdi. Hatta daha da anlamlı bir benzetme yapalım, ilk albümdeki o “koza”sından çıkıp “kuluçka” dönemini tamamlayıp evrimleşti. Kanatlarıyla - yani grubuyla - yükseklerde uçuyor, artık tamamen özgür ve çok daha mutlu bir sanatçı.
Tekin’in grubu, bu şarkıda teker teker şovunu yapıyor. Gitarlarda bizi riff ile palm mute yağmuruna tutan ve kalitesini her zamanki gibi konuşturan Efe Demiral, hem bu parçada hem albümün genelinde neden ülkenin en yetenekli gitaristlerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Demiral, albümde majör bir role sahip. Jakuzi ve Simge Pınar’ın yeni albümünü de dört gözle bekliyoruz. Basta Kunter Kınacı ve davulda Adamlar’dan Berkan Tilavel ise gerçekten hem enstrüman hakimiyetleri hem de enerjileriyle grubu tek kelimeyle mükemmel tamamlamış. Bu dörtlünün her fotoğrafları ve beyanlarıyla birbirini gerçekten çok seven ve birbiriyle müzik yapmaktan zevk alan bir “grup” olduğu (yani solo sanatçının arka planında çalan kişiler olmadığı) çok bariz. Ne mutlu size gerçekten. (ayrıca bkz. tekin’in ig bio’su)
Ekşi’de debe’ye giren malum bir entry var bu albüm hakkında. Birçok kişi hak vermiş yazılanlara ama bize sorarsanız o düşüncelerin çoğu sadece ticari kaygılara odaklanmış. Yazıdaki esas sorun olarak belirtilen konu ise Tekin’in vokal performansı. Uyumsuz ile birlikte, sanatçının albüme pes vokal ağırlıklı başlaması ve bunun albüm geneline yayılmasını bir hata olarak görmüş yazar.
Bize göre ise hem Tekin kendi vocal range’ini yeniden keşfetmek için böyle bir yolculuğa girmiş hem de gerçekten bazı parçalara inanılmaz yakışmış bu bas tonları. Özellikle de Uyumsuz’da bunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Verse bölümleri çoğunlukla bu şekilde icra edilmiş ve aslında adeta sizi parçanın sonuna hazırlamak için ilmek ilmek işlenmiş. Sonundaki tiz vokalle ise bu iniş - çıkışın en tepe noktasına kavuşuyoruz, tüyler diken diken oluyor. Aklımıza ise şu dizeler kazınıyor:
“Bir kez koparıp parçala kendini
Ölç tart bi' kişi bile etmezler
Eksik ruhunun hazin sonu
İpte sallanan bi neşter”
Çok yakın bir dostumuzun bize geçenlerde ilettiği Spotify Wrapped sonucunu da buraya bırakalım.
Gitsin Üstümüzden, Uyumsuz gibi bir mükemmelliğin ardından geliyor ve hemen ilk gitar melodisiyle sizi etkilemeyi başarıyor. Bu arada ifade etmekte fayda var, net bir Kurban şarkısı bu. Hem groovy riff’leri hem de davul tempolarıyla acayip andırıyor. Özellikle doğru zamanlarda verilen es’lerde de sizi oldukça kendine bağlayan bir tempoya sahip bu şarkı. Ayırca daha önce paylaştığı üzere flütle bile acayip tatlı bir melodiye sahip. Tek sıkıntısı ise şarkı sözünün azlığı. Sanki bir demo dinliyormuşuz vibe’ı alabilmek mümkün. Aranjmanı daha detaylı olabilirdi diyor insan.
Yarın Değilse Bile Bir Gün, önceki iki şarkıya göre hem daha düşük tempolu hem daha bluesy gitarlarıyla bizi karşılıyor. Albümün geneline yayılan inanılmaz arpej performansları, bu şarkı ile başlıyor. Tekin ise ilk albümünden alışık olduğumuz o stereotipik nahif vokaline geçiş yapıyor. Parçanın sonundaki o jamming ve özellikle davullar, şarkının en akılda kalan yeri oluyor elbette. Genel olarak albümün üzerindeki o isyan etme, kaçıp gitme ve dayanamama temaları ise bu şarkıda birebir dizelere yansıyor:
“Pimi çekik bi′ bomba gibiyiz, yarın değilse bile bir gün patlayacağız.”
Ardından gelen Öğrenilmiş Bir Rüya, tane tane giren tatlı gitarlarıyla ve eser boyunca süregelen arpejleriyle adeta bir Masumiyetin Ziyan Olmaz eseri gibi. Hatta soloda da bir Kerem Özyeğen vibe’ı almak mümkün. Bu (istemli ya da istemsiz) ilham dokunuşları gerçekten çok keyif veriyor. Tekin’in “yapay”, “yasaya uygun”, “normal” eklemeleri ise yazımızın sonunda değineceğimiz bu bariz bir siyasi gönderme ile yüzümüzü fazlasıyla gülümsetiyor.
Albümün isim babası malum şarkı Yüzyıllardır Aynı Dert, alıştığımız vokal tarzına en yakın performansa sahip. Tane tane ve incelikle işlenmiş. Ayrıca şunu da belirtmeden geçmeyelim, albüm çoğunlukla hücum kayıt kaydedildiği için belli vokallerde anlaşılmazlık hissediliyordu ama şu parça belki de albümün vokal olarak en net kaydı. Gitarlarda ise Demiral nakarattaki baş döndüren arpejleriyle resmen içimize işliyor. Şarkı, bir bütün olarak Tekin’in kariyerinde yaptığı en özel işlerden biri oluyor.
Bütün enstrümanlar ve vokal, bir bütünsellik içinde ki belki de 100 defa prova edilmiştir bu şarkı ama dörtlünün arasındaki uyum bir başka burada. Şarkının en sonundaki yükseliş bölümünde ise tam o davul atağından sonra dinleyiciye bir “keşke” dedirtiyor. Vokaller tam orada tize çıksaymış, belki de kusursuzluğa ulaşacakmış şarkı. Umarız konserlerde bu şarkının en sonunu yükselerek icra eder ve nakaratı o şekilde dinleme fırastı bulabiliriz. Ancak genel olarak oldukça duygusal ve samimi bir eser bu. Tam loop’a almalık bir güzellik en nihayetinde.
Kaktüs, Uyumsuz’dan sonra albümün ikinci teklisi olarak yayımlanmıştı. Bütünüyle bestesi oldukça tatlı bir groove’a sahip ve anlamlı betimlemelere sahip şarkı sözlerine haiz ama yine de albümün geneline bakıldığında biraz fazla sade kalıyor. Tam bir balad da değil arada kalmış bir noktada gibi hissettiriyor ama gitarlarıyla içine çekmeyi başarıyor.
Öylece Dururlar (Interlude), hayali bir savaşın galibiyetinden hemen sonra yaşanan duygu yoğunluğunu resmediyor bize. Ardından ise Susarak’a acayip doğal bir geçiş yapıyor. Bu şarkı ise albümün belki de sözleri en derin parçası oluyor. Tane tane akıp giden gitar riff’leriyle bu şarkı sözleri bir uyumla buluştuğunda da eser resmen akıp gidiyor. secular alert Biz bir süre bu dizelerdeyiz içinden çıkamıyoruz:
“Sessiz bir kabulleniş içine girerek hayatta kalırız.”
Albümün belki de en duygusal şarkısına geldik. Gölgeler, Radiohead’in pardon Deniz Tekin’in kariyerinde yaptığı en özel şarkılardan biri. Bu arada gerçekten de Jonny Greenwood gitar arpejleri bu şarkıya o kadar damga vurmuş ki parça resmen In Rainbows’dan fırlamış ve AI ile Türkçe’leştirilmiş gibi.
Vokal kayıtları zaten Yüzyıllardır Aynı Dert parçasıyla eşdeğer bir netlik ve özen çerçevesinde yapılmış. Tekin’in en az kendisi kadar güzel olan ses renginin güzelliği de bu şarkıda ayrıca hissediliyor. “Yakmadan” kısmı özellikle çok tatlı. Nakaratın iki ayrı söz öbeğinden oluşması ve gölge ile ışık metaforlarının arasında süzülmek insanı gerçekten ele geçiriyor.
Şarkının outro’su ise bambaşka bir dünya, o bas line’lar ve davul ataklarının uyumu muazzam. Gitarlarda ise Demiral zaten bu albümdeki en kıymetli imzasını bu şarkıda atıyor. Tekin ise yıllar içinde çok geliştirdiği ritim tekniğini daha da özenli şekilde konuşturuyor. Albümün açık ara en başarılı eserlerinden biri oluyor Gölgeler. Zaten yazımızın başında belirttiğimiz podcast’te dinlediğimiz üzere, Tekin’in grubuyla uzun zamandır canlı çaldığı üç şarkıdan biriymiş. (Diğerleri: Sosyal Olarak Başarılı Değilim ve Gelir Miyim)
Gelir Miyim, Tekin’in bu yıl 4-5 ay konserlerinde bas gitar çaldığı Yaşlı Amca’nın sound’undan tamamen ilham almış bir yapıya sahip. Geçici de olsa bu kadar süre bir grubun parçası olduktan sonra bu deneyimin solo sanatçının müziğe bakışını etkilemesi muhakkak olmuştur. Zaten uzun zamandır Tekin, bir solo sanatçının da ötesinde GSA gibi ismi solo ama icrası grup müziği olan bir yapıda. Gelir Miyim’in de özellikle temposunda ve gitarlarında bu Yaşlı Amca (ya da post-Duman) sound’unu hissetmek mümkün.
Şarkı sözleriyle de kalp kırıklığı sonrası “ex’ten next olmaz” minvalinde bir hayata genel bakış var. Sadece ilişki bazında değil ama elbette, hayata genel bakışında var bu hissiyat. Sözlerde de bunu idrak ediyoruz ve bizi bütün samimiyetiyle içine çekiyor bu kalp kırıklığı.
“Çünkü hep üzüldüm, en sonunda hep ben ağladım.”
Sosyal Olarak Başarılı Değilim, özellikle sözleriyle belki de Kozakuluçka’yı en çok andıran o “kendi kendisiyle dalga geçen tatlış kız” modunda bir parça. “Şu kadar bile.” Kısımları özellikle çok eğlenceli, kesinlikle konserlerin vazgeçilmezi olacaktır. "Take it away" kısmı ise gerçekten yüzümüzü gülümsetti, tam bir funky jammin.
Ben Bir Gofret Değilim, önceki şarkıdaki o ironik sözlerin korunduğu ve hatta daha da dark humor’la beslendiği oldukça eğlenceli başka bir eser. Özellikle gitar melodisiyle paralel giden nakarat kısmını dinlemek, eğer modunuz o an düşükse bile sizi her an yükseltebilecek bir keyifte.
Albümün genel anlamdaki “hem bireysel hem siyasi konseptini” de ayrıyeten bir takdir ediyoruz. Gerçekten bu ikili göndermeler ve şarkı sözlerindeki en küçük detaylar bile insanın içini kıpır kıpır ediyor. *otosansürümüz işte geliyor* Malum partiye göndermelerin olmaması zaten kaçınılmazdı. Öylece Dururlar’ın sonundaki baharın gelmesi sesi ve ışık – gölge benzetmeleri ve hatta farazi konuşuyoruz belki ama bir beyin göçü ve yeni neslin siyasi bunalımı temalarını bile albümden alabiliyorsunuz. Tekin’in ilgili podcast’te de ifade ettiği gibi konseptimiz belli: “Bireysel olan, politiktir.”
Tekin’i ve grubunu - hak ettiği şekilde - yeterince övdük, biraz da yapıcı olabileceğini umduğumuz eleştirilerimizi buraya bırakalım. Bazı şarkılar, gerçekten de birer demo gibi. Özellikle mixing ve mastering konusunda daha detaylı çalışılabilirdi gibi düşünmeden edemiyor insan. Şarkı sözleri hususunda ise bir edebiyat uzmanı adayı olan Tekin’den daha şiirsel sözler kesinlikle bekliyorduk.
Boğaziçi Üniversitesi’nde her ne kadar İngilizce dilinde okusa da Türkçe’ye de olan hakimiyeti ve kelime dağarcığının genişliğini Tekin’i 2-3 dakika herhangi bir yerde dinlediyseniz anlayabilirsiniz. Bu nedenle, sözlerin onun tavanına göre biraz fazla sade kaldığını söylemek çok mümkün. Bazı vokallerin anlaşılması ise kayıt tekniği nedeniyle biraz zor olmuş. Albümün en önemli negatif yönü olarak bakabileceğimiz nokta ise gerekli anlarda tiz vokalin yapılmaması oldu. Albüm buna gerçekten de çok müsaitti çünkü, özellikle Yüzyıllardır Aynı Dert şarkısının sonunda olmamasını anlamlandıramadığımız söylenebilir.
Genel olarak ise bakıldığında elbette, Mana EP (2022) etkisi oldukça belli olan ve hücum kaydın o saf güzelliğini keşfeden Tekin’in bunu sürdürme hevesinin oldukça doğru bir karar olduğunu bu albümün her bir şarkısında hissediyoruz. Ayrıca eskiden yaptığı vokallerdeki o nağmeli yerli vibe’ın artık minimize edildiği de gözümüzden kaçmadı. Daha Batı’ya dönük ve rock n roll bir sound içinde olmayı seçen sanatçı, albümü de bir de kendi tabiriyle “hibrit” kayıt olarak yani hücum kayıt ağırlıklı ama vokallerin kanal kayıt olduğu bir tarzda kaydedince resmen bize zamanda yolculuk yaptırıyor.
Türkçe rock’ın prime dönemi olan 2000’lerin başına gidiyoruz. Bu albüm, belki de 2023’te hak ettiği değeri görmeyebilir ama hem bizi geçmiş döneme götüren hem yıllar sonra bile tazeliğini koruyacak bir eser olarak daima kalacak. Bu albüm, büyük ihtimalle iki bölümlük albüm serisinin ilki olacak ondan dolayı da ikincisi için de ayrıca heyecanlıyız; çünkü Tekin, bu çizgisini koruduğu sürece, Türkçe rock müziğin geleceği olmaya devam edecek. Bu albümle birlikte bu unvanı alan birkaç sanatçıdan biri oldu çünkü.
Bizim için ayrı bir yere sahip olan Brek ile Post-punk’ın wonderkid’i Yangın grubunun da bağlı olduğu, albüme arka çıkan Little Jobs kollektif şirketine de çok teşekkürler.
Her şeyin ötesinde ise, 2023 yılında böyle bir yerli albüm dinlememizi sağlayan sayın Efe Demiral, Kunter Kınacı, Berkan Tilavel ve en çok da Deniz Tekin’e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Her zaman hepinizin yanındayız, hep böyle sevgiyle kalın...