![](https://static.wixstatic.com/media/01d8a7_defaa28385334401b9040181c877008b~mv2.jpg/v1/fill/w_900,h_600,al_c,q_85,enc_avif,quality_auto/01d8a7_defaa28385334401b9040181c877008b~mv2.jpg)
2003 yılında göğsünü 2 darbeyle bıçaklayarak intihar eden Elliott Smith, henüz 34’ünde olan çok başarılı bir indie folk müzisyeniydi.
Başlarda, Heatmiser isimli Amerikalı alternatif rock grubunun lideriydi. Daha sonra ise solo olarak yayımladığı Roman Candle (1994) ve Elliott Smith (1995) albümleriyle kendini indie müzik dünyasına kanıtladı.
Özellikle Needle in the Hay ve The Biggest Lie gibi parçalarla kendine özgü bir şarkı söyleme tekniğinin de olduğunu bütün dünyaya duyurdu. Amerikan medyasının tabiriyle şarkı sözlerini “örümcek ağı gibi ince ince” dokuyan Smith, fısıltıya benzer dinginlikteki hüznünü dinleyenleriyle paylaşıyordu.
Üçüncü albümü Either/Or ise hayatını tamamıyla değiştiren bir eser oldu.
Albüm, 1997 yılında yayımlandığında listelerde değil ama müzik eleştirmenlerin değerlendirmelerinde o kadar başarılı oldu ki sanatçının ünü tavan yaptı.
Tıpkı başka bir efsane olan Nirvana’dan Nevermind (1991) çıktığındaki gibi kader değiştiren bir albüm oldu. Bunun sebebi ise, Smith’in tıpkı Kurt Cobain gibi uyuşturucu ve alkol sorunları başta olmak üzere büyük bir depresyon sıkıntısının olmasıydı.
Bu iki albümün getirdiği “fazla şöhret” ise maalesef mutluluğu getirmedi. Hatta bu şöhret çıtası, ünlü yönetmen Gus van Sant’ın, Smith’in bu albümüne bayılmasıyla daha da yükseldi. Smith’in bu şarkıları, daha sonra kültleşen film Good Will Hunting’de kullanıldı.
Üstelik şarkıcı, filme özel parçası Miss Misery ile Oscar’larda En İyi Şarkı Ödülü’ne aday gösterilip sahne aldı. Ancak o yıl Titanic’in ve haliyle Céline Dion’un yılıydı. Either/Or’un kendi çapındaki başarısının kaynağı ise tabii ki içinde barındırdığı hazinelerdir.
Öncelikle Between the Bars, sanatçının ölümünden bu kadar yıl geçmesine rağmen hala en fazla bilinen, en fazla hissedilen ve en özel şarkısı. Ayrıca parça, dahiyane animasyon Rick and Morty’deki malum sahnede mutsuzluğu betimlerken, Stuck in Love filmindeki araba sahnesinde de kullanıldı.
Ayrıca şurada değindiğimiz Madonna performansı ve The Civil Wars’ın buradaki samimi yorumu gibi birçok yorumu mevcut. En önemlisi de eser, şarkıcının birden çok kanalla kaydettiği huzurlu sesiyle ve akustik gitarıyla şarkı yazarlığının zirvelerinden biri: “The potential you'll be, that you'll never see. The promises you'll only make.” ve “Separate from the rest, where I like you the best.” gibi sade ama etkileyici şarkı sözleri de parçanın en önemli yapılarından biri. Şarkı, sınırsızca loop’a alınabilecek nitelikte kendini tekrar dinletebilen bir başyapıt.
Albümdeki başka bir güzellik Angeles ise sanatçının Portland’daki bağımsız plak şirketinden ayrılıp California yollarına düşeceğini anlatıyor. “So glad to meet you, Angeles” ve “And sign up with evil, Angeles?” sözlerindeki iğneleme de artık büyük oynamanın onu bir nevi korkuttuğunu ifade ediyor. Şarkıdaki gitar arpejleri ise gerçekten dinleyiciyi kendisine bağlayan en büyük unsurlardan.
Say Yes ise yine akustik gitarın Smith’in huzurlu sesine fazlasıyla yakıştığı eserlerden biri. Aslında sanatçının genel olarak hüzünlü haline tam ters bir şekilde oldukça optimist bir iş: “I'm in love with the world through the eyes of a girl. Who's still around the morning after.” gibi tek gecelik ilişki sonrası onu bırakmayanları bile anlattığı pozitif sözlere sahip.
Pictures of Me ve Ballad of Big Nothing, albümün birden fazla enstrümanla kaydedilen işlerinden en çok dikkat çekenlerden oluyor. Tam bir “müzik grubu” parçaları olan bu eserler, aslında Smith’in nasıl bir müzikal dahi olduğunun başka bir kanıtı; çünkü aslında sanatçı, bu albümdeki tüm parçalardaki bütün enstrümanları teker teker çalan yegane kişi.
Albümdeki bu tek kişilik orkestra karakteri ise kaydın geneline o kadar harika şekilde yansıyor ki... Bu yüzden bütün parçalar, dinleyiciye üzerinde fazlaca özenilerek yaratılmış birer folk rock eseri gibi geliyor.
Karşımıza ise baştan sona kesintisiz bir şekilde büyük zevkle dinlenebilen bir başyapıt çıkıyor. Smith’in albümün bu özelliğini, delicesine hayranı olduğu The Beatles’tan da aldığı söylenebilir. Özellikle bu albümün yapılış sürecinde şurada belirtildiği gibi çok fazla Magical Mystery Tour (1976) dinlemiş. Her Beatles albümü gibi bu da baştan sona özenin doruklarda olduğu akıcı bir klasik.
Albümün açılışını yapan Speed Trials ise biz dinleyicilere bu kayıtta tam olarak ne ile karşılaşmamız gerektiğini belirten uzun bir intro gibi. Ardından gelen Alameda ile tam olarak albümün ruhuna girişinizi tamamlamış oluyorsunuz. Gitarları ve back vokalleriyle büyüleyen şarkı, bu kaydın da belki de hak ettiği değeri en çok göremeyen eseri.
Özellikle şu düşündürücü sözlerle de şarkının büyüsünden bahsedebiliriz: “Nobody broke your heart. You broke your own 'cause you can't finish what you start.”. Aslında bu dizeler, Smith’in bir nevi hayatını da özetleyen sözler; çünkü o da başladığı bu kariyeri ve hayatı hakkıyla bitiremeyeceğini bildiği için kalbi hep kırıktı.
Tıpkı en büyük hitlerinden olan Waltz #2 parçasını seslendirirken sonlarda yaşadığı o an gibi. Orada da “Üzgünüm.” dedi, gerçekten de içten içe hep öyleydi. Ancak ne mutlu bize ki, yeteneğini insanlardan mahrum etmedi ve o kırılgan anlarını bütün dünyayla paylaştı.
Seni hep kulaklarımızda anacağız, sen yeter ki huzurlu uyu...
Kaynak: 1