![](https://static.wixstatic.com/media/b4d899_d717e9984f954cc1a9aab59daf5fe40a~mv2.png/v1/fill/w_750,h_375,al_c,q_85,enc_avif,quality_auto/b4d899_d717e9984f954cc1a9aab59daf5fe40a~mv2.png)
Arctic Monkeys grubuyla yakından tanıdığımız Alex Turner ve Miles Kane’in grubu The Last Shadow Puppets, ilk albümleri The Age Of The Understatement’ı 2008 yılında yayımladı. Bu, Arctic Monkeys’in ikinci stüdyo albümü Favourite Worst Nightmare albümünden tam bir sene sonraydı. Albüm, Arctic Monkeys grubu gibi post punk tarzında değil, 1960’ların tarzını benimseyen ve daha olgun ve gelişmiş düzenlemelere sahip; daha çok klasik ve senfonik rock türlerinde. Albümün kapağında meşhur fotoğrafçı Sam Haskins’in 1960’larda çektiği Gill adında bir modelin görseli kullanıldı. Bu seçimle de müziğin hangi dönemden esinlenildiği albümün kapağından anlaşılabiliyor.
![](https://static.wixstatic.com/media/b4d899_51daf02ff99c465ca192991ed418709d~mv2.png/v1/fill/w_750,h_750,al_c,q_90,enc_avif,quality_auto/b4d899_51daf02ff99c465ca192991ed418709d~mv2.png)
Albümün ilk şarkısı bir kreşendoyla başlıyor. Albümün derin ve katmanlı düzenlemesi, yaylı çalgıların eşlik etmesiyle daha ilk saniyeden kendini ele veriyor. Albüm boyunca bize rock’a derinlik katan bu enstrümanlar eşlik etmeye devam edecek. Bu parçaya daha yakından bakacak olursak; aslında şarkı ve albüm ismiyle « understatement » derken bunun tam tersini yapıyor. Oldukça yüksek bir şekilde kendini ortaya koyarak Western gibi bir havayla devam ediyor. Şarkıda bahsedilen kadın oyunlarla anlatıcının aklını çelmeye çalışıyor ama anlatıcı bunu istemiyor. Yine de tutkusu çok kuvvetli.
Standing Next To Me, bir ayrılığın şarkısı. Anlatıcı iki yılın sonunda artık ilişkisinde bitmeyen oyunlara dayanamadığını anlatıyor. Artık karşısındaki kadına aşkı, olması gerektiği gibi içinde değil de yanında duruyor. Şarkı tüm albümde olduğu gibi 1960’larda yazılmış gibi retro ve dramatik bir hava veriyor. Albümün bir sonraki şarkısı, Calm Like You da bir ayrılığın öncesini anlatıyor. Bu sefer şarkı dışardan üçüncü bir kişinin gözünden anlatılıyor. İlişkideki erkek oldukça genç ve kendini kaptıran biri. Çok hızlı bir şekilde sözler verip duyguları geçtiğinde ise ne yapacağını bilemiyor. Fakat eğer onun gibi sakin olsaydı sadece hoşçakal diyerek ayrılabileceğini bilirdi. Albümün sonuna doğru benzer bir tema The Meeting Place’de de işleniyor. Bu sefer anlatıcı, kızı tanışma yerlerine götürüyor. Bu sefer hoşçakal yerine tanıştığımıza üzgünüm diyor.
Seperate And Ever Deadly, adından anlaşabileceği gibi bir ayrılığı anlatıyor. Artık heyecanını kaybetmiş bir ilişkiden ayrılmayı anlatıyor. Albümdeki şarkılar sanki tek bir fikirle oynanmışçasına aşk hikayelerini farklı perspektiflerle ustalıkla anlatıyor. Müzikal olarak da enstrümantal zenginliği albümün üzerinde çok uğraşılmış olduğunu belli ediyor. I Don’t Like You Anymore şarkısı da benzer bir şekilde artık sevilmeyen birinden bahşediyor. Bu şarkı da en çok yükselen ve açalan şarkılardan biri olarak albümün en dramatik şarkılarından biri oluyor.
The Chamber’la romantik konulardan biraz uzaklaşıyoruz. Bu sefer yalnızlık işleniyor. Alex Turner ve Miles Kane iç sesin kendine işkence etmesi gibi haykırıyorlar. Parçanın hızlanması, bazı yerlerde durması da bu hissi güçlendiriyor. Bir anda şarkı bitiyor ve yavaşlayarak devam ediyor, aynı rahatsız edici bir rüyadan uyanır gibi uzaklaşarak bitiyor. Bir anda Only The Truth diye bağırmalarıyla devam ediyoruz. Parça, erkekleri kandıran kötü bir kadından bahşediyor. Parçanın Western ve James Bond şarkısı havası onu oldukça dramtikleştiriyor ve anlatılan kadın gözümüzün önünde canlanıyor.
My Mistakes Were Made For You, albümün en ön plana çıkmış parçası. Only The Truth’da olduğu gibi sıra dışı bir kadınla ilişkisinden bahsediliyor. Bahsedilen kadın ünlü olmuş ve diğerlerine benzemiyor. Oldukça gizemli ve karşısındakini inanılmaz bir şekilde etkileyerek varını yokunu kendisine alacak kadar da bencil ama bir o kadar da saf. Düzenlemesinde yaylı çalgıların en belirgin olarak duyulduğu bir şarkı. Sahip olduğu popülerliği hak eden kelimelerle ifade edilemeyecek kadar etkileyici bir şarkı. Albümün devamında Black Plant de bir kadının iç dünyasını anlatıyor. Yine bir aşk hikayesi var ama kadının cesaret edememesiyle başlayamamış. Şarkının sözlerinden ziyade yaylı enstrümanlar ve şarkının ritim değiştirerek yükselip alçalmasıyla anlatan hikayedeki dramı çok iyi bir şekilde hissettiriyor. In My Room, The Chamber şarkısıyla isim olarak benzeşiyor. Fakat In My Room, albümde diğer şarkılarda da işlenen femme fatale karakteri gibi bu sefer korkutucu bir şekilde bu kadından kaçış olmadığı anlatılıyor.
Albümün son şarkısı, The Time Has Come Again diğer şarkılardan farklı olarak sadece akustik gitar akorlarıya başlıyor. Albümün en sakin şarkısı yine de yaylılar şarkıya nakaratta dahil oluyor. Şarkıda her zaman anlatıcı kalp kıran tarafken bu sefer ilk kez kalbi kırık kişi oluyor. Zaman geldi ama sevgilisi artık orada değil. Bu şarkıyla birlikte albümün de bitme vakti geliyor ve bizi birçok duyguyu tatmış, büyülemiş bir şekilde bizi bırakıyor.
Miles Kane ve Alex Turner henüz 20’li yaşlarının başındayken ne kadar olgun bir albüm yapabileceklerini The Age Of The Understatement’la kanıtladılar. Baştan sona ayrılık, femme fatale ve kalp kırıklığını işleyen albüm bize 1960’ların retro havasını yaşatıyor. İlk şarkıdan son şarkıya sanki bir ilişkinin farklı evrelerini anlatır gibi bir resmin farklı parçalarını bize katmanlı, harika düzenlemesiyle gösteriyor. Bu sebeple mutlaka şans verilemesi gereken underrated bir eser olarak dinlenmeyi bekliyor.