top of page

Mabel Matiz’in Aşkı, 90’lı Yılları ve Kendini Yeniden Keşfettiği Özel Bir Albüm: Fatih

Yazarın fotoğrafı:  Barkın ÜNLÜEROĞLUGİL Barkın ÜNLÜEROĞLUGİL

Güncelleme tarihi: 30 Ara 2024


“En çıplak halim. En gür kahkaham. En aşık gözyaşım. En geniş aile fotoğrafım.”


Albüm Puanı: 8,5/10

Öne Çıkan Parçalar: 1. Numaracı 2. Müphem 3. Fan

Mabel Matiz, kariyerinin beşinci albümü Fatih’i 12 Temmuz 2023 tarihinde bu şekilde tanımladı. Ne kadar da içten ve şeffaf bir niteleme bu. Sanatçı, adeta her şeyim bütün çıplaklığıyla ortada, alın buyurun artık sizindir diyor. 21 Temmuz’da yayımlanan bu albüm hakkında konuşulacak çok detay var. Yine de her şeyden önce ismine bir bakmamız gerekiyor: Fatih Karaca’nın Fatih’i. Sanatçı, artık ben buradayım diyor.



Mabel Matiz (2012) albümüm, adı üstünde “Mabel Matiz” alter egosunun isminin ve imajının kara kalem ile çizilen taslağıydı ve daha yeni doğmuştum. Yaşım Çocuk (2013) ise benim ektiğim tohumdu, ismim duyuluyordu ama albüm kapağında bile beni zar zor görüyordunuz. Gök Nerede (2015) ile o tohumlar filizlenmeye başladı, kapakta ise işte belki bu ben olabilirim, ortada duruyorum dedim. Annemin adını koyduğum Maya (2018) ile artık serpilmiş bir ağacım ve rengarengim. Sapsarı bu dünyanın içinde ise rengarenk giyinmişim. Fatih (2023) ile ise artık ben tamamlandım. Albüm kapağında sadece yüzümü görüyorsunuz artık. Gözlerinizin içine hiç kırpmadan bakıyorum. Fatih doğdum, Mabel büyüdüm ve tekrar Fatih’e döndüm. Köklerimi tamamen saldım ve büyüdüm. Bu şarkılar ise benim dallarımdan çıkan 25 adet meyve. Buyurun afiyetle yiyin.


O, artık Mabel olduğu kadar aynı zamanda Fatih. Kendini yeniden keşfetmiş bir Fatih. Bize ise ne düşüyor peki? O meyvelerin afiyetle tadını çıkarmak tabii ki.


Albüm ile ilgili en sonda söylememiz gerekeni başta söyleyelim: Mabel, son 5 yılın hiç tartışmasız en başarılı yerli pop albümlerinden birine imza atmış. Bu 5 sayısının 10 ya da 20 olup olmayacağını ise elbette bize zaman gösterecek. Ancak şu bir gerçek ki albüm çıkmadan önce halihazırda piyasaya sürülmüş dört tekli de gerçekten kendi çapında birer hit oldu.


Bununla birlikte, albüm çıktığında da anında sarıp sarmalayıp bayıldığımız birçok hit potansiyelli de parça oldu. Sanatçı, hayatının son 3 yılını bu albüme adamış ve en nihayetinde ise ürettiği 25 lezzetli meyve ile emeğinin karşılığını almış. Yine de öncelikle değinmeliyiz ki bu sayı cidden iddialı bir sayı.



Özellikle de çoğunlukla 2 dakikalık eserlerden ya da 30 saniyelik skit’lerden oluşan bir trap ya da old-school rap albümü dinlemiyorsanız. Genellikle o tarz albümlerin içeriğinde hep şarkı arası geçişler ve kısa kısa parçalar olduğu için albümdeki eser sayısı da buna bağlı olarak uzun olur. Ancak Mabel’inki gibi komple bir pop albümü yapıyorsanız, albümdeki şarkı sayısını 25’te tutmak; cidden iddialı, cesur ve biraz da riskli bir karar.


Bu arada yanlış anlaşılma olmasın, albümdeki bütün şarkıların inanılmaz bir özen ve sabır ile yapıldığı çok belli. Yalnızca, albümü baştan sona bir bütün olarak değerlendirdiğimizde hem kendi pop müzik tarihimizde hem de global pop piyasada yakın geçmişte “25 şarkılık mükemmel bir pop albümü” dinledik diyebilmek çok zor. Neredeyse çok bir örneği yok gibi...



İşin matematiği ise zaten oldukça enteresan: Bu albümdeki 25 şarkının tam 17 adedi 4 dakikanın üzerinde bir uzunluğa sahip. Bu anlamda bakıldığında ise albümün 2 saate yakın bir süresinin olması, bir pop albümü için oldukça sıradışı. “Bir tane şarkı çıkarayım da köşeyi döneyim.” diyerek tekli çıkarmak için aylarca stüdyoda yatıp kalkan günümüzdeki çoğu müzik sanatçıları ile Mabel’i bu anlamda kıyaslarsak, emek hususunda oldukça büyük özen farklılıkları görebiliriz. Bir kere kendisinin hala “albüm” kültürüne aşırı saygı duyması ve sadece tekli yapıp hayatını sürdürmemesi de oldukça takdire şayan.


Yine de kesinlikle ama kesinlikle bu albüm 25 şarkı olmamalıydı; double disc bir pop albümünün bütün şarkılarının hit olma olasılığı gerçekten oldukça düşük çünkü. Bu anlamda sanatçının oktav çeşitliliği belli bir düzeyde olduğu için hem art arda dinlenme açısından çok kolay bir albüm değil (bkz. Melikşah Altuntaş’ın albümü bir defa bile dinlemeyi bitiremeden inceleme videosunu çekmesi) hem de nitelik-nicelik bağlamı anlamında sanatçıdan daha üst düzey işler çıkabilme olasılığının azaltan bir mesele.


Belki 15 şarkıya indirgense ve kalan 10 parça ise evrimleştirilip bir sonraki albümde kullanılsa ortaya daha da sağlam bir 15 şarkılık paket çıkması muhtemeldi. Ancak sanatçının kendi kararına oldukça saygı duyuyoruz tabii ki; çünkü bu nicelik hususuna rağmen Fatih, Mabel Matiz’in kesinlikle şimdiye kadarki en iyi albümü.


Sanatçı için zaten bu albümün kendisine ne ifade ettiğini yazımızın ilk cümlelerinde belirtmiştik. Her anlamda özel bir dokusu var bu albümün. Sanatçı, ancak ana prodüktörlüğünü ise inanılmaz bir şekilde kendi üstlenmiş! Bu anlamda şarkıcı Mabel kimliğinin dışında, prodüktör Mabel’e de bolca teşekkür etmek gerek. Kendisinin dışında ise 20 farklı prodüktör ile çalışmış. Özellikle, Berklee College of Music 2009 mezunu ve (İzmirli olduğu için bu adı seçtiği bariz olan) Stüdyo Gevrec’in sahibi Sabi Saltiel, yine Maya albümündeki gibi burada da ustalığını konuşturmuş.


Genel olarak albümün prodüksiyonu ise tek kelimeyle kusursuz. Sanki 2023 yılında “T*rkiye Y*zyılı”nda yaşamıyormuşuz da resmen 90’lı yılların eski (ve nispeten hem daha mutlu hem daha laik) Türkiye’sindeyiz gibi hissediyoruz. Bu albüm ile birlikte ve elbette Mabel Matiz sayesinde, resmen 90’lı yılları yeniden keşfediyoruz. Ancak şunu da hemen ekleyelim: Keşke Antidepresan da bu albümde olsaymış. Adeta pastanın üstündeki çilek olurmuş.



Kariyerine nispeten bir indie-pop sanatçısı / bir singer-songwriter olarak başlayan Mabel, herhalde Türkçe pop müzik piyasasının son yıllardaki korkunç halini görünce dayanamamış ve kendi tabiriyle “#MakeTurkishPopGreatAgain” diyerek o malum düğmeye basmış. Tam anlamıyla bir pop albümü yapmış. Nedir o düğme peki? Tabii ki hala bütün orta ve üst sınıf gece kulüplerinde hep bir ağızdan söylenip aşırı eğlendiren o janr: 90’lar Türkçe pop.


Fatih albümü, gerçekten de tam bir 90’lar Türkçe pop albümü ve özellikle de o dönemki prodüktörlere olağanüstü bir saygı duruşu. Onno Tunç ve Uzay Heparı gibi ikonik Sezen ex-lerinin yanı sıra, hem 90’ları hem 2000’li yılları komple sallayan Ozan Çolakoğlu’na da belli şarkılarda (özellikle yaylı kullanımlarında) net bir saygı duruşu var.


Udundan kemanına yerel enstrüman çeşitliliğinin yanı sıra, Mabel’in son iki albümdeki vazgeçilmezlerinden olan klasik synth-pop klavyeleri ve drum machine’leri de elbette bu albümde oldukça önemli bir rol oynuyor. Altyapılar, neredeyse kusursuz olmasına rağmen sadece şarkıların arasındaki geçişlerin bazı parçalarda oldukça alakasız olması da prodüksiyonel anlamda ufak bir sıkıntı (Bkz. Düldül – Bir Serçe Üzülür arasındaki geçiş).


Besteleri bir kenara bırakıp şarkı sözleri hususuna gelecek olursak, öncelikle şunu söylememiz gerekir: Mabel, asla iki albümü arasında hiç bu kadarlık bir süre (beş yıl) ara vermemişti. Maya ve Fatih arasında tam 5 yıl olması ise sanatçının içinde biriktirdiklerini kalemine bolca döküp elindeki materyalleri birçok esere (hatta evet tam 25 esere) dönüştürmeyi sağlamış. Sözler anlamında, son yıllarda pop camiasında hiç görmediğimiz kadar cesur bir kaleme tanıklık ediyoruz.


Özellikle zaten bahsetmeye bile gerek yok ama adettendir ifade edelim: Sanatçının son iki albümünde olduğu gibi bu albümde de harikulade bir kelime haznesi olduğuna bir kez daha şahitlik ediyoruz. Ne yapıyor TDK sözlüğü önüne alıp rastgele kelime mi seçiyor bilinmez ama şaka bir yana gerçekten de bu kelime çeşitliliği muazzam düzeyde etkileyici. Hatta şarkı sözlerini de geçin, şarkı isimleri bile öyle (Müphem, Uçkun vs.)



Albümün açılışını Aşkım Gülüm yapıyor. Lübnanlı prodüktör Zeid Hamdan ile beraber Mabel, bu uzun albüme yakışan bir şekilde yine uzun ve derin bir intro yapıp dinleyicisini o büyülü Fatih dünyasına davet ediyor.


Ardından gelen Uçkun ise Suriyeli müzisyen Samer Saem Eldahr’ın Hello Psychaleppo kimliğiyle konuk olduğu, enerjisi hiç bitmeyen keyifli bir albüm başlangıcı oluyor. Özelilkle yerel motifli ve “positive vibes only” müzik klibi de şarkıya ayrı bir değer katıyor. Her ne kadar oldukça kolaya kaçılmış bir şekilde a-a-a-a düzenine sahip olsa da nakaratı gerçekten oldukça akılda kalıcı bir Mabel hiti bu.


Altyapılar ise gerçekten enteresan, hem sazın ağırlıklı olduğu bir geleneksel enstrüman ahengi var hem de synth-pop ögelerinin değişmez unsurları var. Aslında tipik bir Mabel harmanı da diyebiliriz bu karışıma. Özellikle de funky bass line’lar oldukça hareketli. Şarkının rap kısımlarının flow’ları o kadar etkileyici olmasa da sözlerindeki “Kuru soğan ekmek arası zaruri, bize bi' barış gerek hem de umumi” gibi siyasi göndermeler başarılı.


Şarkının esas vurucu kısmı ise post-chorus dizeleri oluyor:


“Haram yemez gönül gözüm

Yayan yürür yolu uzun

Doğru diyen bu deli sazın

Söveni de çok.”




Numaracı, albümün belki de en büyük hiti olabilecek bir potansiyele sahip, bunun olup olmayacağını elbette zaman (ve hatta direkt 2023 yazı) gösterecek. Bu yazın parçalarından biri olabilir. Ancak parça, resmen buram buram bir 90’lar Türkçe pop yaz hiti! Böyle bir nakarat olamaz gerçekten. İnsanı adeta melodisiyle ele geçiriyor. Lafı fazla uzatmaya gerek yok: Resmen Prime Tarkan şarkısı bu...


Bestedeki o yaylılar tam Çolakoğlu-vari bir kalitede. Nakarat sonrası melodiye geçiş kısmı ise ayrıca tam bir 90’lar prodüksiyonu. Fatih albümü ile aynı gün yayımlanan klibi de muazzam bir çalışma olmuş. Temposu ve acayip akılda kalan bestesiyle insanı kıpır kıpır eden bu şarkıya, ancak böyle bir klip yakışırdı.


Şarkı sözlerinin tamamındaki o “aşka davet” konsepti ise oldukça tatlı. Bu arada sanatçı, şarkının sonunda ise yine Comme Un Animal’deki gibi Fransızcasını konuşturuyor, şeklini yapıyor:


"Bir kez söyle bana

'Seni seviyorum, sevgilim'

Beni sıkıca öp, böyle.”




Kara Dantelli Gençliğimize, genellikle çoğu dinleyici tarafından sevilen başka bir Mabel hiti oluyor. Her ne kadar Numaracı’dan buraya şarkı geçişi pek nizami olmasa da şarkı sizi resmen alıp götürüyor. Her şeyiyle tam bir Sezen baladı bu. Aralardaki uzun uzun yaylılar ve synth’ler gerçekten de oldukça keyifli bir retro hissiyatı yaşatıyor. “Şarabım burda sensiz.” Sözleri girmeden önceki davul vuruşları, tam 90’lar numaraları.


Müphem, yani “belirsiz” sözlük anlamına gelen bu şarkı ise yine sanki olağanüstü bir Sezen hiti dinliyormuşçasına sizi kucaklıyor. Girişteki synth ve drum machine gerçekten de tam bir Sezen klasiği. Sanki şarkıya onun sesinin girmesini bekliyorsunuz hatta.


“Müphem bi' gül açar içimde, ah

Ne pembedir ne özgür.”


Bu sözler gerçekten de her anlamıyla oldukça etkileyici bir yapıda. Ne söylesek boş. Mabel, edebi yeteneğini yine konuşturmuş. Şarkının tamamı ise “gerçek aşk” sorunsalını masaya yatırıyor. Nakaratta ise bir İlhan İrem tadı alabilmek bile mümkün. Sanki 30 yıl öncesine ait bir şarkı bu. Hatta Melikşah Altuntaş’ın inceleme videosundan doğrudan bir alıntı yapabiliriz: “Bu ne böyle Allah aşkına ‘93 senesinde miyiz?”


Düldül, albümde tam onun nağme tarzına yakışacak bir şarkı seçen Melike Şahin destekli gayet soft ve başarılı bir iş olmuş. Genel olarak ise klasik Mabel motiflerini burada da görüyoruz: Geleneksel hatta arabic synth-pop ögeleri bütün şarkının karakterini temsil ediyor. Eserin, tüm hatlarıyla defalarca dinlenebilecek güzellikte bir akıcılığı var.


Bir Serçe Üzülür, altyapıları oldukça detaylı ve etkileyici bir parça olmuş. Özellikle de klasik gitarları insanı içine alıyor. Bu nahif ve huzurlu şarkının en akılda kalıcı kısmı ise hiç şüphesiz şu dizeleri oluyor.


“Ben seher olsam sense bi' türkü

Yak ciğerimden, yak da bi' gel

Sar cigaram tütsün tabii yani

Bir acıtırsan bin tabi gel.”


Aşkın Nur Yengi düeti olan İki Satır Yara ise yine albümdeki “modern klasik” 90’lar eserlerinden biri oluyor. Arabeskimsi pop yaylıları, parçanın en vurucu kısımları kesinlikle. Aşkın Nur Yengi’nin de desteğiyle yine kendimizi o günlere ışınlanmış bir şekilde buluruyoruz.


Ardından gelen Karakol, hepimizin bildiği gibi albümden bir yıl önce çıkan ilk tekli. Özellikle dinleyiciyi vuran nakaratının gücüyle oldukça keyifli bir eser bu. Arka plandaki enstrüman çeşitliliğini ise anlatmaya gerek yok, gerçekten de parçayı birden çok katmanlı bir hale getiriyor.


Parçayı en mükemmel şekilde tamamlayan unsur ise elbette müzik klibi oluyor. Styling’i oldukça üst düzey bir estetikte olan klip, günümüzün bu Türkiye’sinde ise her detayıyla oldukça cesur ve tek kelimeyle mükemmel bir video olmuş.



Devamında gelen Bahçemin En Zor Gülü, uzun ve bir o kadar da derin bir ut solosu ile dinleyicisini karşılıyor. Sözleriyle ise adeta edebiyatımızın en eski ve klasik yapıtlarını andıran bir güzellik.


“Defterim de ortalanmış, yad elinde yâr beklerken

Düşerim sensiz rüyadan, söyle bi' var mı oluru?”


Aferin, albümden önce çıkan single’lardan biri. Mabel’in kendine özgü o yerli synth-pop eserlerinden biri olan şarkı, bestesiyle oldukça akılda kalan bir iş olmuş. Sözleri ise adeta suratımıza bir tokat gibi çarpıyor.


“Halleniyorsun deryaya

Yerin yok bi' damlaya

Anlamıyorsun niye geldi

Bu hayvan bu dünyaya.”




Sanatçının çoğu klibi yine oldukça etkileyici bir klibe sahip olan şarkının YouTube’daki şu yorumu da cidden düşüncelerimize birebir tercüman olmuş.



Kalben destekli Aşk Çeşmesi, yine albümün en inanılmaz 90’lar şarkılarından biri oluyor. Tam bir Sezen şarkısı bu. Hem darbuka ve yaylı enstrümanların uyumu hem de o tempo sizi alıp uzak diyarlara götürüyor. Sözlerin samimiyeti ise şarkının gücünü daha da artırıyor. Kalben oldukça tatlı bir katkı yapmış olsa da keşke daha fazla dizesi olsaymış da dedirtti. Nakarat ise şarkının punchline’ı resmen, içinden çıkamıyorsunuz.


“Aşk çeşmesinde yalnızlar

Yalnızlığı tavlar

Sessizliği avlar

Çığlık çığlığa ağlarlar

Aşk çeşmesinde yalnızlar

Dokunmadan bırakmaz

Kolay kolay kırılmaz

Öyle hemen bağlanmazlar.”


Albümden önce çıkmış ikinci tekli olan Fan, yine Çolakoğlu yaylılarını andıran bir girişle daha ilk saniyelerden bizi etkisine almayı başarıyor. Albümün en enerjik ve eğlenceli eserlerinden olan şarkı, klibiyle ise kendini resmen tamamlıyor.



Muazzam bir videoya sahip olan şarkı, Mabel’in albüm mottosu olan “#MakeTurkishPopGreatAgain”i yine bize aşağıdaki görselin sol üstünde hatırlatıyor. Güzelliği “gölgelenmiş” bir Marilyn Monroe ve Şokopop’u andıran yataktaki maskeli kişi gibi enteresan detaylara sahip klip, cidden de hafızalara kazınıyor.





İsrailli prodüktör Tomer Katz iş birliğiyle yapılan Öküz ise hem trap-vari altyapısıyla dikkat çekerken hem de şarkı sözleriyle gerçekten dinleyiciyi kendisine bağlamayı başarıyor. Adeta edebiyat derslerinde okutulup yorumlatılacak güzellikte dizelere sahip.


“Taşırım yüküm nişandır

Taşırım tören gibi

Aşığım şu aslıma

Aşığım Kerem gibi


Ne zahir ne gaibim

Ne ait ne sahibim

Bulmadım arıyorum

Yoldayım yâren gibi”


Enderun'da Aşk, birçok sanatçıya mükemmel beat’ler yapsa da elbette en çok Ezhel ile yaptığı çalışmalarıyla tanınan DJ Artz ya da yeni adıyla sadece Artz’ın prodüktörlüğünde yapılmış bir güzellik. Altyapılar, yüksek temposu ve detaylarıyla albüme çeşitlilik katıyor. Şarkı, kendiliğinden remix’li gibi.


Ardından Kardelen düeti Severim ile albüme devam ediyoruz. Şarkının nakaratı bir tık daha akılda kalıcı olabilirdi ama parça, retro discowave altyapılarla gayet sağlam yürüyor. Özelikle sonlara doğru gelen beat switch ile birlikte şarkı da çok daha derin bir yola sapıyor ve şu sözlerin tadı damakta kalıyor.


“Geçsek ya buraları

Gel bana konuşalım detayları

Aram yok ezberlerle

Yıkalım şu tabuları

Bilmediğim tüm dillerde

Sevmeyi göster bana

Çapkın, sınırsız ve özgürce

Aç kapıları!”


Devamında gelen Mor Perdeler, yine synthwave detaylarıyla oldukça başarılı bir eser olmuş. Bestenin yanında, şarkı sözlerinin de taşıdığı bir parça bu.


“Mor perdeler ardında kalbim

Seni özlüyor yine de

Al götür bu aşkı benden, bileyim

Bir ümit var mı kadere”


Elbette Annem, tabii ki isminden de anlaşılacağı üzere oldukça özel ve kişisel bir hikayeyi ele alıyor. Synth melodilerinin taşıdığı parçada, Mabel’in yeri geldiğinde bütün kalbini açıp kağıda döküp sonra bunun bizimle paylaşmasının ne kadar özel bir hissiyat olduğunun yine farkına varıyoruz.


Dalga, resmen Dua Lipa’nın Future Nostalgia albümünden fırlamış gibi bir şarkı olmuş. Parçanın bestesi ve atmosferi kesinlikle dinleyene bunu hissettiriyor. Oldukça akılda kalıcı sözlere sahip eseri, nakaratı taşıyor.


“Yandı mı bilmem şu kalbin ama

Ya sen o değilsen?

Ah yıkılcam!

Bi' gösterebilsen denizi

Her dalgaya binmem gerekmez”


Yeni Yaz, albümün nahif duygularımıza dokunan şarkılarından biri olmuş. Flüt detayı parçaya ayrı bir hava katmış ve albümün derinliğini kesinlikle artırmış.


Albüm, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kesinlikle önemli bir motiften bahsetmemiz gerekiyor: Çiçek motifi ve özellikle de gül, albümde inanılmaz derecede önemli bir yere sahip. Aynı zamanda sanatçının sol kolunda devasa bir dövmesi de olan gül, edebiyatımızın geleneklerine de bakacak olursak elbette aşkı temsil eden bir öge. Mesela Karakol klibini izleyen herkesin aşağıdaki sahneyi unutabilmesi mümkün değil.





Çiçek ve gül motiflerinin şarkı sözlerinde bol bol kullanıldığına şahit oluyoruz. Bunların en güzel örneklerini de aşağıdaki gibi verebiliriz.


“Söyle bana aşkım gülüm

Sensiz nasıl geçsin günüm”


“Çamurum, çiçeğim

Yağmuruna neşeyim”


“Arıyordum gözlerinde ben yolumu, ben yolumu

Sana verdim bahçemin en zor gülünü, zor gülünü”


“Ya geri ver ya bir çare söyle

Duramam ki

Çiçeğim soldu”


“Hasretinden soluyorum, aman

Bana gülüm diken olur”


“Eksildi kafamda tahta

Değil matah da yaşamak, gülüm


Çiçeklerimi yolarak

Baharımı engelleyemezsiniz”


Son olarak şunu söyleyelim, şarkı sözleriyle buram buram gül yani aşk kokan bu albüm, Mabel’in hem kendini hem de aşkını bulma sürecinde ikisini de yeniden keşfettiğini bize gösteriyor. Teacherofdragons kaleminden çıkan aşağıdaki ekşi entry'sinde de sanatçı bu anlamda çok tatlı bir şekilde anlatılmış.



Özellikle, bu kadar emek ve özen verilmiş bu albümün ismine kendi kimlik ismini bile vermesi, çok şey anlatıyor.


Bu özel albüm ile kendini yeniden keşfediyor sanatçı. Bunun sonucunda ise şimdiye kadarki en iyi albümünü yapmış oluyor.


Fatih olarak doğdu, Mabel olarak büyüdü ve tekrar Fatih’e döndü...

310 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page