top of page

Megadeth’in keşfedilmeyi bekleyen politik konsept albümü: Dystopia

Yazarın fotoğrafı: Zeynep KucukarasZeynep Kucukaras

12 Haziran’da İstanbul’da konser verecek Megadeth’in diskografisini baştan sona dinlerken en sevdiğim albümlerden birini incelemek istedim. 8 yıl önce, 22 Ocak 2016’da yayımlanan Dystopia albümüne yakından bakalım.

 

Albümün kadrosu oldukça değişik. Albümde elbette, grubun ikonik üyesi Dave Mustaine ile Lamb of God grubunun bateristi Chris Adler, gruba yeni katılan Kiko Loureiro ve David Ellefson eşlik ediyor.  

 

Gri tonlarının hakim olduğu albüm kapağında fütürist ve kaotik bir metropol görüntüsü var. Aynı Iron Maiden albüm kapaklarının vazgeçilmezi Eddie karakteri gibi, burada da bizi askere benzer bir cyborg karşılıyor. Bu görsel albümün içeriği hakkında da bize bir fikir veriyor.

 

Albümün ilk şarkısı The Thread Is Real; bir tehdidin, şiddet ve savaşın habercisi olarak albümün tonunu belirliyor. İkinci sıradaki Dystopia albüme adını veren şarkı. Burada da toplumsal umursamazlık ve bundan güç alan diktatörlük ile bir distopya çiziliyor. Where usesless thoughts of peace are met with rage sözü ile adeta Peace Sells… But Who’s Buying albümündeki barışın bir seçenek olmadığı fikrine gönderme yapılıyor.

 

Albümün geri kalanında da bu siyasi kararlar, Batı medeniyetinin çöküşü ve uluslarası politikalar eleştiriliyor. Söz konusu yönetim sonucu oluşan karanlık, umutsuz toplumsal düzen ve bireyin yalnızlığı Posionous Shadows şarkısında muhteşem bir şekilde anlatılıyor. Albümün müzikal ve şiirsel anlamda da zirvesi olduğunu düşündüğüm şarkının gitarları, arka vokelleri ve yer yer yaylılara değişken bir düzenlemenin eşlik etmesi; onu tüm şarkılardan ayrıştırıyor.

 

The Emperor şarkısında ise klasikleşmiş bir hikaye anlatılıyor. Albümün tamamında ortaya konulmuş olan siyasi ve toplumsal konjonktür sebebiyle kimse kralın çıplak olduğunu söylemeye cesaret edemiyor. Bu şarkı ve Post American World, Living In State şarkılarıyla Dave Mustaine’in siyasi olarak söz yazarlığının en iyi örneklerini dinliyoruz.

 

Albümün son şarkısındaki Melt The Ice Away şarkısıyla, distopyadan kaçış olmadığını anlıyoruz. Umutsuzluğu sonuna kadar yaşatan bu albümle distopiya ile aramızdaki buzları eriterek yaşantımıza devam ediyoruz. Trash metal ile aktarılan bu müzikal yolculuğun yarattığı farkındaklık ve sistemden kaçışın olmamasının umutsuzluğu ile albüm bir anda noktalanıyor.

 

Tüm albümü baştan sona dinledikten sonra diyebiliriz ki, Dystopia müzikal anlamda da çok yetkin. Gitar riffleri oldukça kaliteli, şarkı düzenlemeleri dönüşler ve yer yer duraklamalarla monotonluğa düşülmüyor. Şarkıların başındaki uzaktan duyulan marşlar ve savaş seslerinin müzikal tasviriyle atmosferler albümün içine sokuyor. Aynı zamanda şarkıların başında yer alan klasik gitar arpejleri parçalara müzikal derinlik veriyor. Özellikle  Conquer or Die ve Posionous Shadows şarkılarının başındaki bahsettiğim arpejleri duyabiliriz. Aynı zamanda, Lamb of God grubunun bateristi Chris Adler ile çalışılması grubun şarkılarında duymaya alıştığımız ziller ve değişken ritimleri Megadeth sound’u ile birleştiriyor.

 

Sistem eleştirisi, siyasi tiranlık ve savaş gerçeği Dystopia albümüyle gözler önüne konuluyor. Megadeth’in hep işlediği konuların bir konsept albümle harika bir şekilde aktarmasını dinliyoruz. Son dönemlerde yayımlanan en iyi trash metal albümlerinden biri olduğuna inandığım Dystopia, mutlaka dinlenmesi gereken Megadeth albümlerinden biri olarak keşfedilmeyi bekliyor.

 

 


29 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page