![](https://static.wixstatic.com/media/01d8a7_4e4b950c51634a51a288f9b73818cd48~mv2.jpg/v1/fill/w_900,h_600,al_c,q_85,enc_auto/01d8a7_4e4b950c51634a51a288f9b73818cd48~mv2.jpg)
Film, yanlışlıkla ölüler diyarına geçiş yapan 12 yaşındaki müzisyen Miguel’in maceralarını konu alıyor. Ailesinin nesillerdir müziğe olan nefretini yıkmak için, efsanevi bir sanatçı olan büyük büyük büyükbabasını bulmaya çalışmasını anlatıyor.
Film, şurada görüldüğü gibi 800 milyon dolara yakın hasılatıyla o yıl tüm dünyada en çok izlenen 12. eser oldu. Hatta Meksika tarihininde ise şu an en fazla izlenen film. Ayrıca, "En İyi Animasyon" ve "En İyi Şarkı" Oscar’ını eve götürdü.
Bunları sağlayan en önemli sebepler ise hikayenin güçlülüğü ve yaratılan dünyanın özgünlüğüydü.
Hikaye, Meksika’ya özgü bir bayram olan Ölüler Günü (Día de Los Muertos) odağında işleniyor. Her yıl 5 Nisan günü kutlanılan bu günde, yaşayanlar, vefat etmiş atalarını çeşitli fotoğraflar, biblolar ve süslemelerle anıyor.
Onların inançlarına göre gerçek ölüm, o kişi tamamen unutulduğunda oluyor. Bu nedenle de o gün, latin ülkelerinde Cadılar Bayramı ve Mardi Gras arasında bir şenlik olarak kutlanıyor.
Film ise bu bayramı hem yaşayanların dünyasında hem de ölüler diyarı konseptinde bu inanca gerçekten olabilecek en muazzam şekilde resmediyor. En küçük detaylar ve efsanevi kişilikler atlanmamış:
Filmdeki yan karakterlerden ressam Frida Kahlo, güreşçi Santo, aktör Cantinflas, Meksika devrimindeki liderler ve daha birçok kişiye göndermeler var. Hatta bir de Buzz Lightyear, Woody ve Mike Wazowski gibi unutulmaz Pixar karakterlerini piñata olarak bile izledik.
Yapımı ve araştırmaları 2011-2017 yılları arasında süren ve bu nedenle de en uzun sürece sahip Pixar filmi olan Coco, ortaya da bu kültüre yakışır biçimde bir iş çıkartıyor. The Book of Life (2014) filmi ile benzerlikleri ise bu süreç nedeniyle de kısmen tesadüf.
Yönetmenler Lee Unkrich ve Adrian Molina gerçekten de hem bütün bu detaylarla hem de turuncu köprü olsun, De la Cruz’un malikanesi olsun inanılmaz görsellerle kalbimizi kazanıyorlar. Unkrich ise kendini daha önce Toy Story 3 ile kanıtlamış bir yönetmen. O yüzden bu güzelliklere şaşırmamak gerek.
(Spoiler) Karakterlerin yaratılışı ise Unkrich ve ekibinin ayrı bir başarısı. Çünkü sadece ana isimler değil, yan roller bile kolayca hafızalara kazınıyor. Genç yetenek Anthony Gonzalez’in seslendirdiği başkarakter Miguel, ailesine rağmen hayallerinin peşinden giden cesur ve yetenekli biri.
Yine detaylardan biri olan sadık dostu Dante ise Meksikalı Tüysüz (Xoloitzcuintli) cinsli bir köpek. Evsiz sanatçı Héctor’a hayat veren ünlü aktör Gael García Bernal ise filmin hem İngilizce hem de İspanyolca versiyonunda yer almış.
Bu nedenle her iki dilde de filmdeki parçaları seslendirmiş. Esas parça olan Oscar ödüllü Remember Me ve İspanyolcası Recuérdame gerçekten büyüleyici eserler:
Özellikle “I sing a secret song to you each night we are apart” sözüyle filmin sonuna da gönderme yapan can alıcı sözleri çok etkileyici. Un Poco Loco ve Eveyone Knows Juanita gibi parçalar da filmden kesinlikle aklınızda kalan eserler oluyor.
Genel olarak müzik kullanımı ise resmen filmin özü. Filmin ana fikir olarak aşılamak istediği hissiyat ise aile ve ölüm arasındaki o kaçınılmaz gerçeği unutmamak. Hayatımızı yaşarken kimimiz bunun farkında bile olmadan günlerimizi geçiriyoruz. Ancak ailemizin ne kadar değerli olduğu ve onlara olabildiğince zaman ayırmamız gerektiğini unutabiliyoruz.
Coco, bize o çizgi karakterleri izlerken bunu hatırlatıyor. Özellikle de (istisnalar dışında) aile bireylerimize her şeyden önce saygı duymamız gerektiğini vurguluyor. Gelişen teknoloji ile birlikte herkesin farkında olmadan bireyselleştiği bu modern dünyada hala kendi kanımızdan olanların, aile kültürünün aslında ne kadar önemli olduğunu ifade ediyor.
Ayrıca film, vefat edenleri de onları unutmadığımızı gösteren geleneklerle korumamız gerekliliğini yüzümüze vuruyor.
Coco’yu izlerken yaşadığınız duygu yoğunluğu ise gerçekten tarifsiz. Çocuklar için kahkaha attıran, yetişkinler için gülümseten birçok eğlenceli sahne var.
Özellikle, Un Poco Loco performansı, Frida’nın marjinalliği ve Héctor’un köprüden geçme çalışmaları gibi bölümlere kayıtsız kalmak imkansız. Buna karşın film, çocukları geçtik, koca adamları bile hüngür hüngür ağlatabilecek kadar hüzünlü ve derin sahneler de içeriyor.
Örneğin, tamamen unutulup kesin ölümü yaşayan hamaktaki adam, Héctor ve eşi arasındaki hikaye, Remember Me (Lullaby) ve tabii ki büyük anne Coco’lu diğer sahneler olağanüstü bir derinlik taşıyor. Gerçekten de o karakterlerle aranızda bir bağ kurabiliyor, onların hislerine ortak olabiliyorsunuz.
Filmin en önemli özelliği işte bu: Duygu. Pixar da bu duygu aktarımını çoğu işinde olduğu gibi çok özenli bir şekilde yapıyor.
Kaç yaşında olursanız olun, sizi tıpkı Up’ta olduğu gibi sarıp sarmalayan bir film bu.
Her şeyin de ötesinde, hatırlayın...